Broken Rose

Broken Rose

Sunday, December 30, 2007

Dayatılan Yaşam...


Insanın içinden geldiği gibi davranamaması ne kadar yorucu, zaten kapalı bir kutu içindeyken, kutunun içerisinde bir köşede korkunun, özlemin, tatsızlığın verdiği duygularla sıkışıp kalmak… duvarların üstüne geldiği yetmezmiş gibi, kalbinin taşmayı istemesi, istedikçe dışarı doğru kabarması, ve seni içten de sıkıştırması… mantıklı davranmaya çalışırken, isteklerinden uzak durmaya çalışmak… isteklerinden uzak kaldıkça hiçbirşeyden zevk alamamak… doğruyu yapmak için farklı beyinlere ihtiyaç duymak, sonrasında ise yine başına buyruk gitmek istemek ama yapamamak… duygularının, isteklerinin seni götürdüğü yere gitmeyi tercih ettiğin zamanların cezasını çekmek… sonunda bir suçlu gibi sürgüne gönderilmek… senden bekleneni, isteneni yapmaya mecbur bırakılmak, istemediğini yapmak durumunda bırakılmak… sürgüne gönderildiğin ıssız adadan kaçmak istemek ama köpekbalıklarına yem olma ihtimali sebebiyle kaçamamak, belki de geride kalanları öksüz bırakmamak istemek… elin kolun bağlı hayatını gözünün önünden geçirmek, belki de yaşamışlıkların ve mutlu olduğun avuç içi kadar anınla mutlu olmak… sana sunulan gidişatı belli, seçeneklerin belli bir hayatla yaşamaya, ayakta durmaya çalışmak… durumu kabullenememe, gerçeği inkar etme duygusuyla yaşamak… kaçılamayan adada yapılacak tek şeyin hayal kurmak olduğu, soyut bir mutluluk yaşamaya çalışmak… uçurumun yamacında beklemek, beklemek, beklemek… gökten bir ışık hüzmesiyle inecek bir meleği ve o melekle olmayan ülkeye gidip hayallerin gerçekleşmesini beklemek… belki de sana ayırılmış bir yatakta uyumak uyumak, gerçeği yaşamamak için uyumak, ve gerçeğin kötü olmadığını, yaşanabilir olduğunu söyleyecek bir prensin seni öperek uyandırmasını beklemek, gelmesede uykuda herşeyi unutmak… bazen kabuslar izin vermese de gerçekten daha güzel olduğunu bilerek uyumak… dünya bir ada, dünya bir kutu… kısılıp kalınan, yaşanan şeylerin seni yönlendirdiği, yaş ilerledikçe, hayat tecrübesi arttıkça zevk alınamayan, koşulların sana dayattığı bir dünya, yaşam… acıların seni yorduğu, yordukça kendini kapadığın bir yaşam, tatsız, tuzsuz, acısız bir yaşam…

Sunday, May 13, 2007

Gerçek & Umut

Empyrium un müthiş şarkısı waldpoesie yi dinliyorum… içimdeki bitmesini istemediğim umudumun, hayata tutunabileceğim birşeylerin karşıma çıkması umudunun, hayatın gerçekleriyle, her seferinde umudun tersine çıkması, bitmek tükenmek bilmeyen aksiliklerin, olması istenmeyen herşeyin gerçeğe dönüşmesiyle savaşını anlatıyor sanki… umut her seferinde ayakta kalmaya çalışıyor, gerçekse üstüne üstüne geliyor, hiç acımadan saplıyor bıçağı ve hoşuna gidercesine gülüyor, umut ise yaralanıyor, düşüyor ama gülümseyerek tekrar ayağa kalkıyor, bu durumdan hoşlanmayan gerçek bu sefer toplu halde saldırıyor, gerçek gerçeklere dönüşüyor, oysa umut yalnız başına ve yaralı, ayağa kalkıcak hali kalmıyor, yenik düşüyor, üzülürcesine, beni gerçekle yalnız bırakacağı için… yavaş yavaş gözlerini kapatıp kaybolmaya başlıyor, acı acı birbirimize bakıyoruz, hıçkırıklarla ağlıyorum arkasından, boğulurcasına, ona kavuşmak istercesine, ve istediğim oluyor artık, yoruluyorum, kendimi bırakıyorum, tepkisiz gerçeğin hakimiyetinde yaşıyorum ölümü beklercesine, ona kavuşmak için… ağıtlar yakılıyor arkamızdan...yolunu kaybetmiş bir göçmen kuş misali hissediyorum, yolumu aramışım aramışım ama bulamamışım, azim kalmamış, soğuktan hareket edemiyorum, donmuşum sanki, kendimi ölüme bırakmışım gibi….

Esra Kaya

Wednesday, March 14, 2007

Sacrificed Souls

Sacrificed souls,
Dedicated souls,
Forsake nothing but them
Everything is meaningless related of one’s own
Except one!
Closest but the furthest one
Belongs to you but not
Anyhow the precious
Landmark!
Precious becomes torture
Torture smothers from the inside, slowly
Living,
No breathing,
Anyhow still hope, fractional

Sacrificed Souls,
They can’t even breathe, they are only thinking
As if the last moment of life
Thinking of their belongings
Praying to the God
In their temples
In their beings
To be released from the past...

Esra Kaya 2007


Friday, February 23, 2007

%100 Hissedebilmek

Bir arkadaşım insanın kendisini %100 hissedebilmesinin yoluyla ilgili bir slide yollamıştı. Ne çalışmak, ne bilgi, ne aşk, ne şans, ne de para size %100 yaşadığınızı hissettirmez, sizi mutlu etmez. Çok çalışkansınızdır, başarılı olursunuz ama tembellik yapmayı özlersiniz... Çok bilgili bir insansınızdır ama gün gelir bıkarsınız herşeyi bilmekten, başkalarına öğretmek değil, başkalarından öğrenmek istersiniz... Birine aşık olursunuz, ama o size aşık değildir, acı çekersiniz, onu sevmenin mutluluğu yetmez size, sonra karşılıklı bir aşk yaşarsınız, delicesine mutlu olursunuz, zaman geçer herşeyin ilk zamanlardaki gibi kalmasını istersiniz ama olmaz, bişiler ters gider aşk azalır, azalır, azalır, yok olur ve hatta kimi zaman nefrete dönüşür, o zaman aşka lanet edersiniz ve aşk başa dert dersiniz yalnız insanlara özenirsiniz bu sefer... Şanslı birisinizdir, kumar oynarsınız, şansınız yaver gider oyunları alırsınız, önünüze engeller çıkmadan istediğiniz şeylere ulaşırsınız ama çabuk bıkarsınız, elde ettiklerinizin kıymetini bilmezsiniz... Çok zenginsinizdir, herşeyi kolayca elde edebilirsiniz, birşeylerin değeri sizin için önemli değildir. Ama gerçek dostlarınız yoktur, etrafınızda sahte insanlar birikmiştir. Onların gözü sizin dostluğunuzda değil paranızdadır bu kişi bazen eşiniz bile olabilir, ne yazık yine mutlu değilsinizdir... Peki nedir insanı %100 yaşadığını hissettiren, iyiki yaşıyorum dedirten şey?.... İnsanın yaklaşımı, tutumu, tercihleridir bu mutluluğu sağlayacak tek şey. Nasıl mı, aslında hem kolay hem de çok zor. Hani derler ya insan mutsuzluluğunu kendisi yaratır diye, aslında çok doğru bir söz. Sahip olduklarımızın değerini hiçbir zaman bilmeyiz, gözümüz sürekli dışarıdadır. İnsanoğlu doğuştan açgözlü yaratılmış bir varlık ve her zaman başkasının olan şeyleri ister. Küçük bir çocuk bile elindeki şekeri beğenmez illa da arkadaşınınkini ister. Yaşa göre değişen birşey değil bu, insanın kendini kontrol edebilmesiyle alakalı birşey, siz kendinizi nasıl yönlendirirseniz ona göre ya mutlu olursunuz ya da mutsuz ve kendinizi %100 bulmak, hissetmek buna bağlıdır. Genelde mutluluğa giden yolu seçmez insan, mutsuz olmak çok daha kolaydır çünkü, çok küçük bir düşünce bile sizi mutsuz etmeye yeter. Halbuki mutlu olmak için uğraşmanız gerekir, hayatınızda birşeyleri değiştirmeniz gerekir ama değişikliğe kapalıdır insan, o zaman şikayet etmemeli insan çünkü kendisi tercihini yapmıştır. Dostlarınız vardır etrafınızda sevgiliniz olsun istersiniz, sevgiliniz olur dostlarınızı özlersiniz ama aradaki dengeyi bir türlü sağlayamazsınız. Şarkılarda hep sizin derdinizi anlatabileni seçersiniz, seversiniz, ama mutluluğunuzu anlatabileni bulamazsınız. Sıcakta bunalır, sıkılırsınız hava serinlese dersiniz, yağmur yağar güneş açsın istersiniz. Dışarı çıkıp ayaklarınız su toplayıncaya kadar heryeri keşfetmek istiyorum dersiniz, uykuya esir düşer ve tembellik yaparsınız, ertelersiniz.... ve daha nice olumsuz olan herşeyi tercih edersiniz çünkü kolaydır. Halbuki elinizden geldiği kadar olayların iyi yönlerini görmeye çalışırsanız, tercihlerinizi kolay olanın tarafından değil de istediklerinizi gerçekleştirebilme tarafından kullanırsanız işte o zaman kendinizi bulur ve hayattan zevk almaya başlarsınız, güçlenirsiniz, pişmanlıklarınızı, kötü günleri geride bırakır yeni günlere önünüzü dönersiniz. Bunun için hayatımızı yönlendiren iki organı çok iyi kullanabilmek gerekir. Ne çok fazla dünyevi işlere kapımızı açık bırakıp bütün hayatımızı beynimizle yönetmeliyiz, ne de duygularımızı, isteklerimizi, arzularımızı tutkularımızı ön plana çıkarıp hayatımızı kalbimimizle yönetmeliyiz. Her ikisi de insan için önemli olan şeyler, o yüzden bencillik edip sadece bir tarafa yönelmemeli, beyin ve kalp arasındaki uyumu ortaya çıkaracak o dengeyi bulmalıyız...

Esra Kaya 2006

Wednesday, February 21, 2007

Benim Hikayem

Bazen kafamı pencereye çevirip dışarı bakmak istediğimde bi anda pencerenin yansımasında kendimi görüyorum, ama gördüğüm esra görmek istediğim esra dan çok çok farklı... gözler yorgun ve bitkin, dudaklar iki yana kaymış, tedirgin ve umutsuz bir ifadeye sahip esra benim gördüğüm... işte o an kendimi bir çamur birikintisinden farksız hissediyorum... içindeki karmaşıklık, umutsuzluğun getirdiği iğrençlik duygusu dışını kaplamış, örtmüş, birikmiş de birikmiş, kaplıycak yer bulamayınca üst üste binmiş ve bulamaç haline gelmiş, esra ya dair hiçbir şey bırakmamış ve şekilsiz bir çamur birikintisi halini almış...önceleri esra çamur birikintisi yokmuş gibi davranırsa ondan kurtulacağını düşünür, o yokmuş gibi hayatına devam eder, güler, eğlenir... eğlenir ama bir zaman gelir ve esra hiçbir şeyi göremez olur, güler ama gülmek içinden gelmeden... eğlenir ama çamurun varlığını unutmak istediğinden, zorla eğlenir, hiçbir şey tat vermemektedir... sonunda esra gerçekten mutlu olarak gülmenin nasıl birşey olduğunun özlemini çekmesinden dolayı görmek istediği gerçek esra ya dönmek ister her seferinde ama çamur un iç tarafı fazla yüklemeden dolayı artık katılaşmıştır, kil olmuştur. Esra yinede pes etmez tırnaklarıyla kazımaya başlar kili, kazar kazar hiç durmadan kazmaya devam eder ama bir yandan da çamur birikmeye devam ettiği için yorulur, biraz dinleniyim der ama çamur hiç boş durur mu... o mola vermez ve birikmeye devam eder. Buna gerçek anlamda bir çözüm bulmak gerekmektedir. Aslında gerçek çözüm çok yakındadır ve esra bunu farkedememektedir, çünkü aslında çamuru üreten yine kendisidir, o içindeki umut ışığını göstermedikçe o çamur onun üstünde bir yük olarak birikmeye devam edecektir... İçindeki zehiri akıtıp da umut ışığını gösterdiği anda artık çamur üretimi sona erecektir. Ardından tek bir iş kalacaktır, gerçekten mutlu olarak gülebilmenin getirdiği serin ve yumuşak bir yağmurun gelip de biriken onca çamuru esra nın üstünden alıp götürmesi...

Esra Kaya 2005

Rüzgar

Dün vapurla karşıya geçiyorduk. Birer sigara içmek için dışarı çıktık, insanı uçuracak bi rüzgar vardı ve ben vapurun kuytu köşesinden çıkıp denize iyice yaklaştım, rüzgarı yüzümde hissetmek istedim. Öyle sert ve hızlı çarpıyordu ki yüzüme... Bi yandan da denizden sıçrayan sular ve yağmur damlaları birbirine karışmıştı... Ama hiç yüzümü yakmıyordu, hatta ruhuma ve kalbime iyi bile gelmişti, üstümdeki ağırlığı atmıştı. Ama ben yinede o rahat hissettiğim zamanda bile, hafiflediğim zamanda bile ilk onu düşündüm; havanın ne kadar dondurucu olmasından önce,iliklerime kadar donmamdan önce, puslu havanın içinden kız kulesinin ışıklarının süzülmesinden önce, köprünün ihtişamından önce, herşeyden önce... Sanırım ben saplantılı bi insan haline geldim. Kendimi özgür bırakamıyorum, düşüncelerimi özgür bırakamıyorum. Hayatı akışına bırakamıyorum. Belki de hayatım aksın gitsin, düşüncelerim özgür kalsın diye kendimi rüzgara bıraktım ama ne çare ki rüzgarın kuvveti bile buna yetmedi, bütün bi rahatlık, özgürlük belli bir süre içinde kısılıp kaldı. Zamana yayılamadı ve beni yine terk etti, azıcık kendini gösterdi ve tadını damağımda bıraktı. Bana öyle geliyor ki rüzgar da insanlara benzemiş, bencilleşmiş... Aynı onlar gibi bana güzel bir anı tattırıp daha sonra o anı geri aldı...Ne vardı ki o da beni yalnız bırakmasaydı, ben ona kötü birşey yapmadım ki, esintisine bir çöp karıştırmadım ki, neden herkes gibi o da bana acı çektirmek istedi ki?...

Esra Kaya 2005

Someone's Picture

Bir çocuk varmış, deli dolu, umut dolu... hergün neşe içinde oyun oynar etrafa gülücükler saçarmış. Gece olunca bi sonraki günün ne kadar güzel olacağını düşünüp yüzünde huzur ve mutluluk ifadesiyle sıcacık yatağına girermiş. Bir süre çocuk hayatına böyle devam etmiş. Sonra birgün dışarda yine oyun oynarken mahalleye yeni birilerinin taşındığını görmüş, neşe içinde o çocukların yanına gitmiş. Bu çocuklar ondan biraz farklılarmış, oyunları bir çocuğun oynayabileceği oyunlardan farklıymış. Ama o yeni arkadaşlar edinmenin mutluluğuyla onlara ayak uydurmaya başlamış. Bir yandan da onların eğlence biçimi ona farklı gelmiş ve o da onlar gibi olmak istemiş. Eskiden beraber oynadığı arkadaşları ise onu hep uzaktan uzaktan seyretmeye başlamışlar. En başta herşey gayet güzel gidiyormuş, hatta grubun git gide genişlemesiyle yeni yeni arkadaşlar ediniyormuş. Grubun içinde çok sevdiği bir kız da varmış, çok iyi dost olmuşlar, beraber yemek yerlermiş, evlere beraber yürürlermiş, sürekli muhabbet edip birbirlerine şakalar yapıp gülerlermiş. Yine bir gün dışarıda haylazlık yaparlarken grup içinde bir tartışma çıkmış,tartışma gitgide büyümüş ve kavgaya dönüşmüş. Aralarında itişip dururlarken bir çocuk o küçük kıza çarpmış ve kız dengesini kaybedip yere düşmüş, kafasını büyük bir taşın sivri köşesine çarpmış. O anda o hariç kimse kızın düştüğünü farketmemiş. O görüntü karşısında can havliyle bağıran çocuğun çığlığı herkesi susturmuş. Kızın başından yığınla kan akıyormuş. Ailelere haber verilmiş, kız hastaneye kaldırılmış ama yinede kurtarılamamış. Çocuk o günden sonra kendini eve kapatmış, hergün kendini hıçkırıklara boğuyormuş, belki de gerçekten boğulmak istediği için... sonra umudunu tekrar geri kazanmış, tekrar mutlu olmaya çalışmış, eskileri aklından silmiş, tabi biraz daha büyümüş bu zamanda, okula gelip gidiyormuş, yine arkadaş edinmeye başlamış, hayatın düzeldiğine inanmaya başlamış o hala çocuk sayılabilecek aklıyla... yine birşeyler ters gitmeye başlamış, tam ihtiyacı olduğu anda en iyi arkadaşı, dostu olduğunu düşündüğü insan onu yüzüstü bırakıp gitmiş. O ne yapacağını bilememiş, elleri ayakları birbirine dolanmaya başlamış, yalnız kalmış, tekrar umutsuz olmak istemiyormuş, umudu tükenince daha çok mutsuz olacağını biliyormuş, herkesin aynı olmadığını düşünmek istiyormuş, karamsarlığın onun içini yiyip bitirmesine göz yummak istemiyormuş. O yüzden o da en iyisini yaparak onu düşünmeyen insanları düşünmemeye başlamış ve yeni arayışlar içine girmiş. Artık zaman ilerliyor ve o daha da büyüyüp genç bir adam olmuş. Tekrar keşfetmeye başlamış hayatı büyük bir umut içerisinde. Büyümüş olmasına rağmen insanların ne kadar zararlı ve hain olabileceini düşünmüyormuş ama, belki de düşünüyor ama öyle olmadıklarını bilmek istiyordu, hayata dair umudunu kaybetmemek için, mutluluğa aç olduğu için kim bilir...ama insanlar malesef onun kadar saf bi ruha sahip değiller ve yine onu üzmüşler hem de en kötü biçimde belki de, onun arkasından işler çevirmişler ve bir anda ortadan kaybolmuşlar. Duyduklarına gördüklerine inanmayan gencin hayatı bir kez daha mahvolmuş, eskiden yaşadığı şeyler de bir anda ortaya çıkmışlar o gün. Artık lanet ediyormuş hayata, bu kadar erken yaşta hayatın acı yüzleriyle başbaşa kaldığı için hayattan bıkmış, yorulmuş ama yinede çareyi ölümde bulmamış, acıyı hissettirdiği kadar güçlendirmiş de bu dünya onu...Umudun devam etmesine gerek kalmamış artık, çünkü umut insanı daha çok bitiriyormuş, umutsuz olup herşeye hazırlıklı olmak gerektiğinin farkına varmış ve yemin etmiş artık insanlara bağlanmayacağına, onlara güvenmeyeceğine, ona dost olacak kişinin kendinden başka kimsenin olmayacağına inanmış. Uzak yerlere kaçmış yeni bir hayata başlamak için; duygulardan, güvenden, umuttan, bütün iyi duygulardan uzak bir hayata... arkadaşlar edinmiş ama gerçek dostlar değil asla, sadece meşgul olup eskiyi düşünmemek için, birsürü meşguliyet bulmuş kendine, sürekli birşeyler yapıyormuş, akşamına da yorulup yatağına giriyormuş hemen düşünmemek için veya yorgunluktan düşüncek vakti olmuyormuş zaten... Ona gerçekten yaklaşmak, onun içindeki hüznü anlayabilmek ve ona tedavi olabilmek için yaklaşan insanları uzaklaştırıyormuş kendinden; hayal kırıklığına artık tahammülü kalmadığı için ve o insanları da onu üzen insanlar gibi üzmemek için. Bunun için kötü bir insan olmaya çalışıyormuş ondan uzaklaşsınlar diye ama onu içten içe tanıyanlar buna inanmıyormuş. Ona ulaşmanın imkansız olduğunu bildikleri, onu bir nebze anladıkları için onu o haliyle kabul ediyorlarmış ve içlerinde onu saklayıp uzaktan onu izliyor, ona destek olmaya çalışıyorlarmış. Bir yandan da onu bu hale getiren insanları lanetliyorlarmış, böyle bir hayatı haketmediği için, o mutlu olmadığı ve hiç gerçekten mutlu olamayacağını bildikleri için... bir yandan da dünya üstü güçlerinin olmasını istiyorlarmış, bir sihirli değneklerinin olmasını ve onunla puf yaptıklarında bütün kötü şeyleri silmek, onu mutlu etmek istiyorlarmış, sadece onu mutlu görmek istiyorlarmış... ama ne yazıkki bu dünyada sihirli değnek diye birşey yok, burası gerçek ama bir yandan yalan denizleriyle kaplı bir hayat...

Esra Kaya 2005

A misty chamber for a broken self
Whose world lies shattered on the floor
He has no friends just a grey-blue chair
His mind is focused on the wall
"desperation and gloominess
nerves are numb...fragments of a fettered sun"
There is someone who stays in the plain house
Like a pale weathered shade behind windows
There is someone who sees cruel pictures
While he walks down the road dead tired
He's waiting there for an end to come
It's so unjust that he can't leave
The aching tune of his solitude
Will always whisper through that night
"a mirror to wonder...words won't save me
flattering darkness...fragments of a fading light"

AUTUMNBLAZE

Nocturnal Dream

Living in a world full of sorrow

All the things around me are pale and not exciting

I’m not happy in my oblivion but I’m smiling

Doing everything as an emotionless robot

I don’t like this situation but I can’t change

Seeing people around me that seems like they are happy

They live in peace but maybe don’t

But in my mind I see them as they’re really happy

A strong desire to be as they are

And a long walking starts searching for peace

But I find no way to reach its mystery

This long search exhausts all my body

My feet doesn’t carry me and a travel into the bed is begun

To have a rest for my body

To become ready for another long search

Feet, heart and spirit have a rest with the dreams

Dreams are like a travel to the seaside

Another long walking among the seaside

But this gorgeous view isn’t tiring

Walking with a beautiful smelling wind

I close my eyes and wind carries me to a place

A place which is getting relaxing when I get close to

At the end of the trip, opening my eyes

There is only one thing which seems magicfull

İt attracts me to itself, I can’t withstand

An amazing shellbeach, it seems like it is calling me

Take it to my ear, begin to listen

An emotional and relieving melody

Finally, finding peace in the lethean whisper of a shellbeach

İt was a nocturnal dream but it carries me to find my light

Esra Kaya 2006


Soul's Oblivion

You, with a not understandable soul

Can’t be known outside looking

Your heart is surrounded with poison

Posion of world...

Everything is hiding behind your eyes

The secrets keep their mystery behind these eyes

Appearance of a painful life

Not only looking, also seeing around deep inside

You know, you feel

How people are in their characteristics

Feel with eyes, not with heart

In your thought, eyes are enough for living

Heart doesn’t make any sense

But you don’t know only with eyes, can’t see yourself

Not know yourself

There is no real feeling only with eyes

Your soul is your oblivion

Heart should be cleansed from this world’s poison

However I am far from you

Feel my soul in deep inside your poisoned heart

Forever,

As a relieving medicine,

To find yourself

To feel the real life, to reach the real happiness

Esra Kaya 2006