Bir arkadaşım insanın kendisini %100 hissedebilmesinin yoluyla ilgili bir slide yollamıştı. Ne çalışmak, ne bilgi, ne aşk, ne şans, ne de para size %100 yaşadığınızı hissettirmez, sizi mutlu etmez. Çok çalışkansınızdır, başarılı olursunuz ama tembellik yapmayı özlersiniz... Çok bilgili bir insansınızdır ama gün gelir bıkarsınız herşeyi bilmekten, başkalarına öğretmek değil, başkalarından öğrenmek istersiniz... Birine aşık olursunuz, ama o size aşık değildir, acı çekersiniz, onu sevmenin mutluluğu yetmez size, sonra karşılıklı bir aşk yaşarsınız, delicesine mutlu olursunuz, zaman geçer herşeyin ilk zamanlardaki gibi kalmasını istersiniz ama olmaz, bişiler ters gider aşk azalır, azalır, azalır, yok olur ve hatta kimi zaman nefrete dönüşür, o zaman aşka lanet edersiniz ve aşk başa dert dersiniz yalnız insanlara özenirsiniz bu sefer... Şanslı birisinizdir, kumar oynarsınız, şansınız yaver gider oyunları alırsınız, önünüze engeller çıkmadan istediğiniz şeylere ulaşırsınız ama çabuk bıkarsınız, elde ettiklerinizin kıymetini bilmezsiniz... Çok zenginsinizdir, herşeyi kolayca elde edebilirsiniz, birşeylerin değeri sizin için önemli değildir. Ama gerçek dostlarınız yoktur, etrafınızda sahte insanlar birikmiştir. Onların gözü sizin dostluğunuzda değil paranızdadır bu kişi bazen eşiniz bile olabilir, ne yazık yine mutlu değilsinizdir... Peki nedir insanı %100 yaşadığını hissettiren, iyiki yaşıyorum dedirten şey?.... İnsanın yaklaşımı, tutumu, tercihleridir bu mutluluğu sağlayacak tek şey. Nasıl mı, aslında hem kolay hem de çok zor. Hani derler ya insan mutsuzluluğunu kendisi yaratır diye, aslında çok doğru bir söz. Sahip olduklarımızın değerini hiçbir zaman bilmeyiz, gözümüz sürekli dışarıdadır. İnsanoğlu doğuştan açgözlü yaratılmış bir varlık ve her zaman başkasının olan şeyleri ister. Küçük bir çocuk bile elindeki şekeri beğenmez illa da arkadaşınınkini ister. Yaşa göre değişen birşey değil bu, insanın kendini kontrol edebilmesiyle alakalı birşey, siz kendinizi nasıl yönlendirirseniz ona göre ya mutlu olursunuz ya da mutsuz ve kendinizi %100 bulmak, hissetmek buna bağlıdır. Genelde mutluluğa giden yolu seçmez insan, mutsuz olmak çok daha kolaydır çünkü, çok küçük bir düşünce bile sizi mutsuz etmeye yeter. Halbuki mutlu olmak için uğraşmanız gerekir, hayatınızda birşeyleri değiştirmeniz gerekir ama değişikliğe kapalıdır insan, o zaman şikayet etmemeli insan çünkü kendisi tercihini yapmıştır. Dostlarınız vardır etrafınızda sevgiliniz olsun istersiniz, sevgiliniz olur dostlarınızı özlersiniz ama aradaki dengeyi bir türlü sağlayamazsınız. Şarkılarda hep sizin derdinizi anlatabileni seçersiniz, seversiniz, ama mutluluğunuzu anlatabileni bulamazsınız. Sıcakta bunalır, sıkılırsınız hava serinlese dersiniz, yağmur yağar güneş açsın istersiniz. Dışarı çıkıp ayaklarınız su toplayıncaya kadar heryeri keşfetmek istiyorum dersiniz, uykuya esir düşer ve tembellik yaparsınız, ertelersiniz.... ve daha nice olumsuz olan herşeyi tercih edersiniz çünkü kolaydır. Halbuki elinizden geldiği kadar olayların iyi yönlerini görmeye çalışırsanız, tercihlerinizi kolay olanın tarafından değil de istediklerinizi gerçekleştirebilme tarafından kullanırsanız işte o zaman kendinizi bulur ve hayattan zevk almaya başlarsınız, güçlenirsiniz, pişmanlıklarınızı, kötü günleri geride bırakır yeni günlere önünüzü dönersiniz. Bunun için hayatımızı yönlendiren iki organı çok iyi kullanabilmek gerekir. Ne çok fazla dünyevi işlere kapımızı açık bırakıp bütün hayatımızı beynimizle yönetmeliyiz, ne de duygularımızı, isteklerimizi, arzularımızı tutkularımızı ön plana çıkarıp hayatımızı kalbimimizle yönetmeliyiz. Her ikisi de insan için önemli olan şeyler, o yüzden bencillik edip sadece bir tarafa yönelmemeli, beyin ve kalp arasındaki uyumu ortaya çıkaracak o dengeyi bulmalıyız...
Esra Kaya 2006
Broken Rose

Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment